nubi information dissemination system NIDS

excerpt 41

Cuniçiro Tanizaki, Gölgeye Övgü (s. 15-18) kitabında tuvalet idealinden bahsediyor:

Ne zaman Kyoto ya da Nara'daki tapınaklara gidip eski, kasvetli fakat tertemiz tuvaletlerini görsem Japon mimarisine karşı bir minnettarlık duyuyorum. Japon stili odalar da iyi olmalarına iyidir ancak Japon tuvaletleri tam anlamıyla ruhun dinlenmesi için tasarlanmıştır. Tuvaletler mutlaka ana binadan uzağa, taze yaprak ve yosun kokusunu alabileceğiniz çalılıkların arkasına yapılır. Koridoru geçer, o loş ışığın içinde oturur, belli belirsiz parlayan kapının yansımasına bakarken derin düşüncelere dalar ya da dışarıdaki manzarayı izlersiniz. Yarattığı his tarifsizdir. Soseki ustanın her sabah tuvalete gitmeyi zevklerinden biri olarak gördüğü, bunu “fizyolojik bir haz” olarak tanımladığı söylenir. Bu hazzı tatmak için de etrafı sessiz duvarlar ve hoş ahşaplarla çevrili, mavi gökyüzünün ve taze yaprakların görülebildiği bir Japon tuvaleti kadar uygun bir yer yoktur.
Yalnız, sözlerimi yineliyorum: Biraz loş, pirüpak ve sivrisinek vızıltısının dahi duyulabileceği sessiz bir ambiyans kesinlikle şarttır. Böyle bir tuvalette usul usul yağan yağmurun sesini dinlemeyi severim. Özellikle Kanto’nun tuvaletlerinde zeminden başlayan uzun ve dar pencereler olduğundan, oradaki bir tuvalette saçak ve ağaç yapraklarından düşen yağmur damlalarının taş fenerin kaidesini yıkayıp kaldırım taşlarının etrafındaki yosunları ıslatarak toprağa sızışının çıkardığı yumuşak sesi yakından dinlemek mümkündür. Üstelik tuvalet aynı zamanda böcek seslerini, kuş cıvıltılarını, mehtaplı geceleri ve mevsim geçişleri esnasında oluşan anlık güzellikleri tatmak için biçilmiş kaftandır. Muhtemelen eski haiku şairleri ilhamlarını buradayken almışlardır. Japon mimarisinin içindeki en estetik yapının tuvalet olduğu haklı olarak iddia edilebilir. Her şeyi şiire döken atalarımız, bir evde en pis olması gereken yeri, tam tersine zarafet dolu bir yere dönüştürerek onu doğanın güzellikleriyle harmanlamış ve büyüleyici bir birliktelikle sarmalamıştır. Tuvaleti kirli olarak etiketleyen, insan içinde ağza dahi almaktan kaçınan Batılılara kıyasla bizle açık ara daha bilge ve zevk sahibiyiz. Eksik bir yönünü ille de söylemem gerekiyorsa, ana binadan ayrı olması sebebiyle geceleri gitmenin zahmetli olmasından ve kışları üşütme ihtimali yaratmasından söz ederim. Ancak şair Saito Ryoku’nun dediği gibi “zarafet soğuktur” ve bir yerin açık hava serinliğinde oluşu kendimizi daha iyi hissettirir. Otellerin Batı tarzı tuvaletlerindeki buğulu sıcaklık oldukça sevimsizdir.
Geleneksel mimari konusunda zevk sahibi herkes, Japon tuvaletlerinin kusursuz olduğunu kabul edecektir. Gelgelelim, yapının büyük, sakinlerinin az ve herkesin temizlikte yardımcı olduğu tapınak gibi yerler için bu doğru olsa da sıradan bir evde tuvaleti böylesine temiz tutmak kolay bir şey değil. Özellikle zemini ahşaptan ya da tatamidense kişi ne kadar dikkat ederse etsin ya da yerleri istediği kadar düzenli olarak silsin, kir anında göze çarpar. Bu yüzden yerlere fayans döşemek, sifon haznesi ve klozet taktırıp arıtma sistemi kurmak hijyenik olmakla birlikte zahmetten kurtarır, yalnız bunun karşılığında zarafet ve güzellikle olan bağ da bütünüyle kopar. Işığın keskinleşip parladığı, dört duvarı bembeyaz olan bir yerde Soseki ustanın sözünü ettiği “fizyolojik hazzın” tadına doyasıya varmak zordur. Her bir köşesi bembeyazdır ve temiz olduğu su götürmez. Gerçi, bedenimizden çıkan şeylerin gidecekleri yer konusuna bu kadar dikkat çekmesem de olur. Güzel bir kadının, teni ne kadar pürüzsüz olursa olsun çıplak kalçalarını ve ayaklarını insanlara göstermesi nasıl uygunsuz kaçıyorsa tuvaleti tüm çıplaklığıyla yüceltmek de tıpkı onun gibi ziyadesiyle kabadır. Üstelik görünen kısımların temizliği akla sadece görünmeyeni getiriyor. Böyle yerlerin loş ışık altında kalarak temizle kirli arasındaki ayırımı muğlaklaştırması en iyisi.
Bu nedenle ben de kendi evimi inşa ettiğim sırada modern sıhhi tesisat sistemleri tercih etmeme karşın asla fayans kullanmadım ve zemini kafur ağacı ile döşeyerek Japon stiline has bir izlenim yaratmaya çalıştım. Akabinde zorlandığım konuysa klozet oldu. Herkesin bildiği üzere sifonlu tuvaletler beyaz porselenden yapılıyor ve Üzerlerinde parlak metalden kulplar var. Bana kalsa klozetin -erkekler için de kadınlar için de- ahşaptan yapılması en iyisi. Parlak siyahla verniklenenler en müthişleri olsa da ham ahşap bile yıllar geçtikçe karardığı ve damarları çekici hale geldiği için garip bir şekilde sinirleri yatıştırıyor. Bilhassa ahşaptan yapılmış huni şeklinde bir pisuvara sedir ağacının yeşil yapraklarını doldurmak sadece göze hitap etmiyor, aynı zamanda en ufak bir ses çıkarmayışıyla da kusursuz işliyor.
Elbette böylesine lüks bir şeyi karşılayamadım ama hiç değilse kendi zevkime göre bir klozet yaptırıp ona uygun bir sifon mekanizması ilave etmeyi düşündüm. Ancak bunları özel yaptırmak hem çok zaman alıyordu hem de o kadar masraflıydı ki vazgeçmekten başka bir seçeneğim kalmadı. İster elektrikli aydınlatma, ister ısıtıcı, ister tuvalet olsun, modern hayatın kolaylıklarından faydalanmaya karşı değilim. Yalnız, neden biraz daha alışkanlarımıza ve zevklerimize saygı duyularak, onlara uyum sağlayacak şekilde tasarlanmıyorlar ki?
toilet